Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

bir de Allah

  • 1 bir de Allah

    зна́ю то́лько я да Алла́х

    Türkçe-rusça sözlük > bir de Allah

  • 2 bir

    оди́н
    * * *
    1) оди́н

    birimiz — оди́н из нас

    2) одина́ковый

    benim için hepsi bir — мне всё равно́

    3) еди́ный

    bir bütün — еди́ное це́лое

    4) како́й-нибудь

    bir kitap ver — дай каку́ю-нибудь кни́гу

    5) како́й-то

    sizi bir adam aradı — вас спра́шивал како́й-то челове́к

    6) тако́й...

    bir yağmur tuttu ki — припусти́л тако́й дождь...

    7) так (сильно и т. п.)

    bir düştüm ki... — я так упа́л, что...

    bir tuhaf bakıyor — он так стра́нно смо́трит

    8) то́лько, лишь

    bunu bir o bilir — э́то лишь то́лько он зна́ет

    bir tat beğenirsin — ты то́лько попро́буй - понра́вится

    haftada bir — раз в неде́лю

    bu bir — э́то раз; э́то во-пе́рвых

    10) -ка, ну́-ка

    o yılları bir hatırlayın — вспо́мните-ка те го́ды

    ••

    bir çiçekle bahar / yaz olmaz — посл. одна́ ла́сточка весны́ не де́лает

    bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı varпосл. па́мять о ча́шке ко́фе живе́т со́рок лет; ≈ добро́ не забыва́ется

    bir koltuğa iki karpuz sığmazпосл. ≈ за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь

    bir koyundan iki post çıkmazпосл. с одно́й овцы́ де́сять шкур не сни́мешь

    bir uyuz keçi bir sürüyü boklarпосл. одна́ парши́вая овца́ всё ста́до по́ртит

    - bir âlem
    - bir araba dolusu
    - bir arada
    - bir aralık
    - bir araya gelmek
    - bir aşağı bir yukarı
    - bir atımlık barutu kalmak
    - bir avuç
    - bir ayağı çukurda olmak
    - bir baltaya sap olmak
    - bir başına
    - bir baştan bir başa
    - bir ben bilirim
    - bir de Allah
    - bir... bir...
    - bir çekirdek geri kalmamak
    - bir çırpıda
    - bir daha
    - bir daha yapmam
    - bir dalda durmamak
    - bir damla
    - bir de
    - bir de ne göreyim
    - bir dediği iki olmamak
    - bir derece
    - bir dereceye kadar
    - bir deri bir kemik
    - bir don bir gömlek
    - bir bu eksikti
    - bir göz gülmek
    - bir gün
    - bir içim su
    - bir kaşık suda boğmak
    - bir kazanda kaynamak
    - bir paralık etmek
    - bir solukta
    - bir şey değil
    - bir tahtası eksik
    - bir taşla iki kuş vurmak
    - bir varmış bir yokmuş
    - bir yastıkta kocamak

    Türkçe-rusça sözlük > bir

  • 3 bir

    "1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > bir

  • 4 Allah

    "1. Allah, God. 2. How wonderful! Really! -ım! My God! -tan 1. luckily, fortunately. 2. from birth. - acısın. May God have pity on him./Only God can help him. - (acısını) unutturmasın. May God spare you from a greater sorrow (said when one is subjected to a great loss or grief). - adamı man of God. - akıllar/akıl fikir versin. colloq. Where is your good sense? l am surprised at you/him. -ü âlem 1. probably. 2. maybe. 3. God knows. - Allah! 1. colloq. Goodness gracious!/How strange! 2. a Turkish battle cry. - aratmasın. May God spare you from having to get along without what you now have (said when one is discontented). - artırsın. May God grant you prosperity. - aşkına! colloq. 1. For heaven´s sake. l beg you. 2. How wonderful! - bağışlasın. God bless him/her (a child, a loved one, etc.). - bana, ben de sana. colloq. I´ll pay you my debt when l can get some money. -ın belası 1. nuisance, pest. 2. pestiferous, pesky. - belanı versin/vermesin. colloq. God damn you! - belasını versin. colloq. Damn him! - beterinden esirgesin/saklasın. May God protect you/him from worse trouble. - bilir. colloq. Only God knows./It´s hard to say. - bilir.... It seems to me.... -ın bildiğini kuldan ne saklayayım? colloq. What´s the use of making a secret of it? -a bin şükür. Thank God. -ın binasını yıkmak to commit murder or suicide. - bir! By the one God! -a bir can borcu var. colloq. He has nothing so he has no scruples. - bir dediğinden başka/gayri sözüne inanılmaz. colloq. He is a habitual liar. - bir, söz bir. colloq. I give my word on it. - bir yastıkta kocatsın. May you have a happy life together (said to a newly married couple). -tan bulmak to get one´s just deserts from God. -ından bulsun. colloq. Let God punish him. - büyüktür. 1. Some day God will right the wrong that has been done to us. 2. God is sure to punish him some day for what he has done. - canını alsın/almasın. colloq. God damn you. - cezanı versin/vermesin. colloq. God damn you. -ın cezası damn, damned. -ı çok, insanı az bir yer a deserted place. - derim. colloq. All l can say is “O God.” - dört gözden ayırmasın. /ı/ May God save (this child) from being an orphan. - düşmanıma vermesin. colloq. I wouldn´t wish it on my worst enemy. - ecir sabır versin. May God give you/him patience (said in condolence). - eksik etmesin. May we not suffer his loss. I am very grateful for what he has done. - eksikliğini göstermesin. I am grateful for it anyway. -a emanet. May God protect him. -a emanet etmek /ı/ to leave the rest to God (said after sending off someone one has nurtured or a work one has prepared). -a emanet olun. Good-bye (said by one who is leaving). - emeklerini eline vermesin. May you enjoy the fruit of your labor. -ın emri, Peygamberin kavliyle according to the command of God and the word of the Prophet (said in asking a family for their daughter as a bride). - esirgesin/saklasın. God forbid. - etmesin. God forbid. - evi place of worship. -ın evi the heart of man. - gani gani rahmet eylesin. May God have abundant mercy upon him (said for a dead person). -ın gazabı a scourge of God. - gecinden versin. May God ordain it to be late (used when mentioning death). - göstermesin! colloq. God forbid! -ın günü every single day, every darn day (said in exasperation or impatience). - hakkı için in God´s name. -a havale etmek /ı/ to leave (punishment, revenge) to God. - hayırlı etsin. May God turn it to good. - herkesin gönlüne göre versin. May God grant the wishes of everyone. -ın hikmeti something incredible, something extraordinary, something miraculous. -ın hikmeti! colloq. Incredible!/Extraordinary!/God be praised!/It´s a miracle! - hoşnut olsun. God bless you (for your kindness to me). - ıslah etsin. May God mend his ways. -a ısmarladık. Good-bye (said by the person leaving). - için truly, to be fair. - imdat eylesin. colloq. May God help you. - (seni) inandırsın.... Believe me.... - isterse if possible, if

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > Allah

  • 5 söz bir Allah bir!

    Türkçe-rusça sözlük > söz bir Allah bir!

  • 6 kör

    слепо́й
    * * *
    1) слепо́й тж. перен. незря́чий

    kör çocuk — слепо́й ребёнок

    kör doğmak — роди́ться слепы́м

    kör göz — слепо́й глаз

    2) тупо́й

    kör bıçak — тупо́й нож

    kör makas — тупы́е но́жницы

    3) ту́склый

    kör ışın — ту́склый свет

    kör lâmba — ту́склая ла́мпа

    4) перен. не име́ющий вы́хода, глухо́й

    kör duvar — глуха́я стена́

    kör karanlık — кроме́шная тьма

    kör sokak — тупи́к

    kör yer — глухо́е ме́сто

    5) перен. неде́йствующий

    kör bostan — забро́шенный огоро́д

    kör mermi — неразорва́вшийся снаря́д

    ••

    körün isteği bir göz Allah verdi iki gözпогов. получи́ть бо́льше того́, чего́ жела́ешь

    körle yatan şaşı kalkarпосл. с кем поведёшься, от того́ и наберёшься

    körler mahallesinde ayna satmakпогов. торгова́ть зеркала́ми там, где живу́т слепы́е

    kör ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur — посл. сдо́хшая коро́ва быва́ет моло́чной

    kör satıcının kör alıcısı olurпосл. своя́к свояка́ ви́дит издалека́

    - kör parmağım gözüne
    - kör kurttan bile vazgeçmemek
    - kör olası
    - kör olasıca
    - kör olsun
    - kör olası dünya
    - körünü öldürmek
    - körün taşı

    Türkçe-rusça sözlük > kör

  • 7 kör

    "1. blind. 2. dull, not sharp. 3. dim (light). 4. blind, dead-end. 5. blind, unaware of what´s happening. 6. (in expressions) bad, evil; unlucky. - boğaz one´s appetite for food, hunger. - çapa a short, blunt hoe. - değneğini beller gibi without ever thinking of doing otherwise. - dövüşü chaotic situation. - duman very thick fog. - hat rail. siding. -ün istediği bir göz, Allah verdi iki göz. colloq. He was blessed with more than he´d hoped for. - kadı forthright person, person who speaks his mind. - kör parmağım gözüne colloq. out in the open, perfectly evident, clear. -ü körüne blindly, carelessly, at random. - kütük sarhoş dead drunk. -ler mahallesinde ayna satmak to sell refrigerators to Eskimos, carry coals to Newcastle. -ler memleketinde şaşılar padişah/baş olur. proverb An inferior thing seems first-rate to those who have never known anything better. - nişancılık 1. hitting the target by chance only. 2. doing something correctly by chance only. - olası/olasıca colloq. 1. Damn him/her/it! 2. damned, accursed. -ünü öldürmek 1. to satisfy one´s desires after a fashion. 2. to swallow one´s pride and admit one´s helplessness. - ölür badem gözlü olur, kel ölür sırma saçlı olur. proverb What was ugly or worthless seems beautiful or valuable once it has been lost. - şeytan/talih bad luck. - tapa blind flange. - topal colloq. after a fashion, in a half-assed way. - uçuş flying blind. -le yatan şaşı kalkar. proverb 1. If you associate with a scoundrel, you´ll pick up some of his habits. 2. If you associate with a scoundrel, you´ll suffer for it."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > kör

  • 8 Gott

    Gott, Göttin <- es> [gɔt] m <-es, Götter; -nen> [gɔt, pl 'gœtɐ] m, f
    1. kein pl ( monotheistisch) Tanrı, Allah;
    mit \Gottes Hilfe Tanrı'nın yardımıyla;
    grüß \Gott! ( dial) selamünaleyküm!;
    mein \Gott! Allah'ım!;
    um \Gottes willen! aman Allahım!, Tanrı aşkına!, Allah aşkına!, Allah rızası için!, Allah'ını seversen!;
    \Gott sei Dank! ( fam) Tanrı'ya şükür(ler) !, Allah'a şükür!, hamdolsun!;
    \Gott hab ihn selig Allah rahmet eylesin;
    ich schwöre bei \Gott vallahi billâhi;
    weiß \Gott ( fam) alimallah, Allah bilir;
    in \Gottes Namen ( fam) Tanrı adına;
    \Gott bewahre! ( fam) Allah korusun!;
    über \Gott und die Welt reden havadan sudan konuşmak;
    leben wie \Gott in Frankreich ( fam) kont gibi yaşamak, krallar gibi yaşamak
    2.; ( polytheistisch) tanrı, ilah; ( weiblich) tanrıça, ilahe;
    die griechischen/römischen Götter Yunan/Roma tanrıları;
    ein Bild für die Götter ( fam) allahlık bir manzara

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Gott

  • 9 calamaq

    1
    глаг.
    1. прививать, привить, пересаживать, пересадить часть одного растения (глазок, черенок) на другое растение для передачи тех или иных свойств; черенковать, отчеренковать. Almaya armud calamaq привить к яблоне грушу, cır ağaca mədəni növ calamaq привить к дичку культурный сорт, gözcüklə calamaq прививать глазком, alma ağacını calamaq (peyvənd etmək) привить яблоню
    2. мед. пересаживать, пересадить (вырезав часть кости, ткани, перенести на другое место для приживания; трансплантировать)
    3. стыковать, стыкать (соединять, соединить, скрепить края чего-л. в стык). Armaturları calamaq стыковать арматуры
    4. тех. сращивать, срастить (соединить вплотную концы, края предметов при сварке, пайке и т.п.). Şalbanları uzununa calamaq сращивать брёвна по длине
    5. наращивать, нарастить (присоединять, присоединить что-л. к чему-л. для удлинения чего-л.)
    6. пришивать, пришить:
    1) прикреплять, прикрепить, присоединять, присоединить шитьем. Örtüyə parça calamaq пришить кусок материи к покрывалу
    2) перен. приписывать, приписать кому-л. что-л., ложно обвинять, обвинить кого-л. в чём-л. İşin korlanmasını kimə calamaq пришить развал работы кому; cinayəti calamaq kimə пришить преступление кому
    7. сочленять, сочленить (скрепить, соединить отдельные части, детали чего-л.)
    8. связывать, связать:
    1) соединять, соединить, скреплять, скрепить концы, края чего-л., завязав узлом или привязав друг к другу. Kəndirlərin uclarını calamaq связать концы верёвок
    2) тех. скреплять, скрепить (части, детали чего-л. вяжущим веществом или посредством врубки)
    3) перен. установить отношения с кем-л., чем-л.
    9. приделывать, приделать (присоединить, добавить)
    10. наставлять, наставить, надставлять, надставить (приставлять, приставить, пришивать, пришить для удлинения чего-л.). Donun ətəyinə parça calamaq надставить кусок материи к подолу платья
    11. надкл ёпывать, надклепать (приклепывать, приклепать с целью удлинения чего-л.). Bir dəmir vərəqəsini o birinə calamaq надклепать один лист железа на другой
    12. перен. навязывать, навязать (заставить принять что-л. против воли – о каком-л. неблаговидном деле)
    ◊ öz ömrünü başqasının ömrünə calamaq о том, кто спас кого-то от смерти, но погиб сам: пожертвовать своей жизнью ради спасения другого; ömrüm ömrünə calansın да буду я твоей жертвой, да сократит Аллах мою жизнь и продлит твою; sümüyümüzü it sümüyünə caladıq говорят, когда род (семья) невесты оказывается недостойным рода (семьи) жениха или наоборот; papirosu papirosa calamaq курить беспрерывно, папиросу за папиросой; qədəhi qədəhə calamaq пить беспрерывно, рюмку за рюмкой; sualı suala calamaq задавать один вопрос за другим, забрасывать вопросами; söhbəti söhbətə calamaq беспрерывно говорить, беседовать с кем-л., переходя с одной темы на другую; iki sözü birbirinə calaya bilmir двух слов связать не может; gecələri bir-birinə calamaq проводить бессонные ночи; Allah axırını xeyrə calasın дай Бог, чтобы это кончилось добром; да кончится это добром; ömrünün üstünə ömür calamaq продлевать, продлить жизнь чью, кому; ömürdən kəs bəxtə cala пожелание: лучше прожить короткую, но счастливую жизнь; Allah mənim ömrümdən kəsib sənin ömrünə calasın (да сократит Аллах мою жизнь и взамен продлит твою); Allah onun ömründən kəsdiyini balalarının ömrünə calasın (форма соболезнования: да продлит Аллах жизнь его (т. е. покойника) детей; keçən günə gün çatmaz, calasan günü günə (говорят о теплых воспоминаниях, о пройденных днях, прожитых годах и т.п. – ностальгия по прошлому)
    2
    глаг.
    1. проливать, пролить (о жидком, текучем: нечаянно вылить, расплескать на что-л., по поверхности чего-л.); разлить. Südü calamaq пролить молоко, çayı paltarın üstünə calamaq пролить чай на платье
    2. просыпать (рассыпать, высыпать что-л. сыпучее из чего-л. нечаянно). Duzu stolun üstünə calamaq просыпать соль на стол, unu yerə calamaq просыпать муку на землю
    ◊ elə bil üstünə qaynar su caladılar как будто (словно) варом (кипятком) обдало кого-л. (т. е. привело в смятение, замешательство)

    Azərbaycanca-rusca lüğət > calamaq

  • 10 um

    um [ʊm]
    1) ( räumlich)
    \um... ( herum) etrafında; ( in der Nähe) yakınında;
    sie ging \um den Tisch ( herum) masanın etrafında döndü;
    er hat gern Freunde \um sich dostlar arasında bulunmaktan hoşlanır;
    \um die Ecke gehen köşeyi dönmek;
    die Gegend \um Freiburg Freiburg'un çevresi;
    sie schlug \um sich dövündü
    2) ( bei Uhrzeit) -de;
    \um drei Uhr saat üçte
    3) ( ungefähr) sularında;
    sie kommt so \um den Fünfzehnten ayın on beşi sularında geliyor [o gelecek]
    4) ( vorüber)
    die Zeit ist \um zaman bitti
    es verging Woche \um Woche üzerinden haftalar geçti, haftalar akıp geçti
    6) ( Differenz)
    sie ist \um ein Jahr älter o bir yaş daha büyüktür;
    die Ausgaben \um 10% senken harcamaları yüzde 10 indirmek
    es geht \ums Geld konu parayla ilgili
    8) ( wegen)
    \um keinen Preis hiçbir surette
    sich \um etw streiten bir şey yüzünden kavga etmek
    sich \um jdn kümmern biriyle ilgilenmek [o meşgul olmak]
    II präp;
    \um... willen aşkına, uğruna, için;
    \um Himmels willen! aman tanrım!;
    \um Gottes willen! Tanrı aşkına!, Allah aşkına!, Allah rızası için!, Allah'ını seversen!
    1) ( final)
    \um... zu üzere,...mek için;
    er stand auf, \um zu gehen gitmek üzere kalktı
    2) ( konsekutiv)
    er ist klug genug, \um seinen Fehler zuzugeben hatasını kabul edecek kadar akıllıdır
    IV adv ( ungefähr) aşağı yukarı;
    der Tisch kostet \um die zweihundert Euro ( herum) masanın fiyatı aşağı yukarı iki yüz euro, masanın fiyatı iki yüz euro cıvarında

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > um

  • 11 رب

    I
    رَبّ
    1. dayı
    Anlamı: bir kimsenin kayırıcısı olan, sözü geçer kimse
    2. haiz
    Anlamı: bir şeyin sahibi, malik
    3. emir
    Anlamı: kumandan, önder
    4. komutan
    5. lider
    Anlamı: yönetimde gücü ve etkisi olan kimse, önder, şef
    6. kumandan
    Anlamı: komutan, önder
    7. başbuğ
    Anlamı: eski türklerde baş, başkan, komutan
    8. tanrı
    Anlamı: allah, ilah
    9. mevlâ
    Anlamı: tanrı
    10. mabut
    11. ege
    Anlamı: bir çocuğu koruyan, işlerine bakan ve her türlü davranışından sorumlu olan kişı
    12. ehil
    Anlamı: sahip, malik olan
    13. egemen
    Anlamı: bağımlı olmayan, hükümran, hakim
    14. efendi
    Anlamı: özel adlardan sonra kullanılan bir unvan, (bey) gibi
    15. centilmen
    Anlamı: iyi arkadaşlık eden, görgülü, kibar
    16. başkan
    17. bay
    18. bey
    II
    رَبَّ
    1. genellemek
    Anlamı: tamim etmek
    2. eğitmek
    Anlamı: terbiye etmek, öğretmek
    3. biriktirmek
    4. cemetmek
    Anlamı: toplamak, bir araya getirmek
    رُبَّ
    belki
    Anlamı: muhtemel olarak, olabilir ki

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > رب

  • 12 сущий

    в соч.

    э́то су́щая пра́вда — bu, gerçeğin ta kendisi

    из-за су́щего пустяка́ — bir hiç yüzünden

    су́щий вздо́р — deli saçması, saçma sapan şeyler / bir şey

    су́щее наказа́ние — Allah'ın belası; Allah'ın cezası ( о человеке)

    Русско-турецкий словарь > сущий

  • 13 ömür

    I
    сущ. жизнь (физиологическое состояние человека, животного, растения от рождения до смерти). Qısa (gödək) ömür короткая жизнь, uzun ömür долгая жизнь, ömrün sonu конец жизни, ömrünün ən yaxşı illəri лучшие годы жизни, ömrün ən gözəl çağı лучшая пора жизни, ömrünün ən xoşbəxt dəqiqələri самые счастливые минуты жизни, ömrün mənası смысл жизни, ömrünü uzatmaq kimin продлевать жизнь к ому, ömrünü qısaltmaq (gödəltmək) kimin сокращать жизнь к ому, ömrünü həsr etmək kimə, nəyə посвятить жизнь к ому, чему
    II
    прил. жизненный. Ömür yolu жизненный путь
    ◊ ömrü boyu всю свою жизнь, на протяжении всей жизни, ömrünün axırınadək до конца жизни; ömür sürmək проживать, прожить; ömür vermək (bəxş etmək) даровать жизнь; ömrü yarıdan keçib полжизни прожил; bir ömür azdır nəyə одной (человеческой) жизни не хватит для чего, на что; ömür yoldaşı:
    1) подруга жизни, спутница жизни (супруга, жена)
    2) спутник жизни (муж, супруг); ömrü (ömrünü) başa vurmaq: 1. заканчивать, закончить свой жизненный путь (прожить свою жизнь); 2. отжить своё, свой век, своё время; ömrü keçdi harada жизнь прошла где, ömrü bada vermək прожигать жизнь, ömrü hədər (bada) getdi kimin бесцельно прожил жизнь кто, жизнь прошла даром чья, ömrü boyu borclu olmaq kimə быть благодарным на всю жизнь к ому, быть в неоплатном долгу перед кем; ömrün salnaməsi летопись жизни, ömrün baharı (yazı) весна жизни (о молодости); ömrün payızı осень жизни (о старости), ömrün qürubu закат жизни, ömrün oğlan çağında во цвете лет (сил); ömründən silmək nəyi вычеркивать, вычеркнуть из своей жизни что; ömrünə duaçı olmaq kimin вечно молиться за кого, ömrünü biçmək скосить жизнь чью (о смерти), ömrünü zay etmək испортить жизнь к ому; ömrünü zəhərləmək отравлять жизнь к ому; ömrünü çürütmək kimin загубить жизнь чью; ömrünü tapşırmaq приказать долго жить (умереть); nə qədər ki ömrüm var … пока я живу (жив) …; Allah ömür versin (Allah ömrünü uzun eləsin) да продлит Бог (Аллах) жизнь к ому; да пошлёт Бог (Аллах) долгую жизнь к ому (пожелание); yaman günün ömrü az olar чёрные (трудные) дни бывают недолгими (утешение); bir igidin ömrü довольно долгое время; ömrün uzun olsun да продлится твоя жизнь; ömrünü sizə bağışladı приказал долго жить (умер)

    Azərbaycanca-rusca lüğət > ömür

  • 14 özü

    мест.
    1. сам, сама, само; özüm сам, я сам; сама, я сама; özün ты сам, ты сама; o özü он сам, она сама. Müəllim özü сам учитель, müəssisə özü само предприятие; mənim özüm görmüşəm я сам видел, qoy özü desin пусть скажет сам (сама), özün hansı kursda oxuyursan? ты сам на каком курсе учишься? özün fikirləş ты сам подумай, özün görürsən ki …, ты сам видишь, что …, özün canlı şahidsən ты сам живой свидетель, özüm onu yaxşı tanıyıram я сам хорошо его знаю, özüm mütləq gələcəyəm я сам обязательно приду, özüm də baş aça bilmirəm я и сам не могу понять
    2. в косв. пад. с аффиксами принадлежности; özümə:
    1) мне самому (самой). Özümə qaytar верни мне самому, mənim özümə heç nə lazım deyil мне самому ничего не надо
    2) себе. Özümə götürürəm беру себе, özümə alıram покупаю себе; özünə1 ему самому (ей самой); он (самому) себе, она (самой) себе. Kitabı onun özünə verərsən книгу передашь ему самому; o özünə təzə kostyum aldı он купил себе новый костюм; özünə2: самому (самой). Bəs sənin özünə nə dedilər? а что тебе самому сказали?
    3) ты … (самому, самой) себе. Sən özünə nə aldın? ты что купил самому себе?; özümü себя. Özümü yaxşı hiss edirəm чувствую себя хорошо; özünü1:
    1) его самого (её самоё, саму). Onun özünü ezamiyyətə göndərdilər его самого послали в командировку, özünü çağırın вызовите его самого
    2) себя. O, özünü çox ağıllı hesab edir он считает себя очень умным; özünü2 себя, самого себя. Sən özünü ələ al! ты возьми себя в руки! özünü yaxşı apar веди себя хорошо (прилично), əvvəlcə sən özünü tərbiyə et ты сначала воспитывай самого себя
    3. мн. ч.:
    1) özümüz сами, biz özümüz мы сами. Özümüz yolu tanıyırıq мы сами знаем дорогу, özümüz bilirik ki, … мы сами знаем, что …, özümüz həll edərik мы сами решим
    2) özünüz сами, siz özünüz вы сами. Özünüz bilirsiniz ki, … вы сами знаете, что …, özünüz gedin сами поезжайте
    3) özləri сами, onlar özləri они сами. Qoy özləri gəlsinlər пусть сами придут; özləri təşkil ediblər они сами организовали, özləri başa düşər они сами поймут; özümüz üçün: 1. для нас, для нас самих. Özümüz üçün bəsdir для нас самих хватит; 2. для себя. Özümüz üçün sifariş etmişik мы для себя заказали; özünüz üçün: 1. для вас, для вас самих. Şəxsən sizin özünüz üçün seçmişəm лично для вас выбрал; 2. для себя. Özünüz üçün yola ərzaq götürün на дорогу возьмите для себя продукты; özləri üçün: 1. для самих себя; 2. для них самих. Bu onların özləri üçündür это для них самих; özü üçün nəticə çıxarmaq сделать вывод для себя; özü haqqında yüksək fikirdə olmaq быть высокого мнения о себе; özünə güvənmək надеяться на себя, özünə əziyyət verməmək не утруждать себя; özünə düşmən qazanmaq нажить себе врагов; özünə iş tapmaq найти себе работу; özünə təskinlik vermək тешить, утешать себя; özünə hörmət edən kəs каждый уважающий себя человек; özünə qarşı tələbkar olmaq быть требовательным к себе; özünə qarşı şübhə oyatmaq навлечь на себя подозрение; özünü apara bilmək уметь вести себя; özünü qorumaq беречь себя; özünü danlamaq упрекать себя; özünü etibardan salmaq скомпрометировать себя; özünü aparmaq necə вести себя как; özünü göstərmək проявить себя; özündə birləşdirmək (cəmləşdirmək) объединять в себе; özündə qüvvə tapmaq найти в себе силы; özündən artıq istəmək любить больше себя; özündən sonra после себя; özündən asılıdır nə зависит от себя что; özündən danış расскажи о себе; özündən razı olmaq быть довольным собой; özümüzə:
    1. нам самим
    2. мы себе; özünüzə:
    1. вам самим
    2. вы себе; özlərinə:
    1. им самим
    2. они себе; özümüzü:
    1. нас самих
    2. мы себя; özünüzü:
    1. вас самих
    2. вы себя; özlərini:
    1. их самих
    2. они себя; özümüzdə:
    1. в (у) нас самих
    2. мы (у себя); özünüzdə:
    1. в (у) вас самих
    2. вы (у себя); özlərində:
    1. в (у) них самих
    2. они у себя; özümüzdən:
    1. от (из) нас самих
    2. мы от себя; özünüzdən
    1. от (из) вас самих
    2. вы от себя; özlərindən:
    1. от (из) них самих
    2. они от себя
    ◊ özünüz fikirləşin подумайте сами, özünüzü necə hiss edirsiniz? как вы себя чувствуете? özünüz bilirsiniz ki … вы сами знаете, что …; özüm bilərəm это уже моё дело; özün bilərsən дело хозяйское, это уже твоё дело; özün bil тебе виднее, делай как хочешь; özümüz bilərik мы сами разберемся, сами знаем; özün bilən məsləhətdir тебе виднее; özünüz deyin сами скажите; özüm də bilmirəm (niyə, nə üçün, nə vaxt) я и сам не пойму (от чего, почему, когда); özünə yazığın gəlsin пожалей (пощади) себя; özünə gəlmək приходить, прийти в себя; özünə yer tapa bilməmək не находить себе места, özünə gələ bilməmək никак не приходить, не прийти в себя; özünə bir gün ağlamaq подумать о завтрашнем дне, özünə çıxmaq nəyi считать чужое своим; özünə gətirmək kimi приводить, привести в чувство кого; özünə borc bilmək считать своим долгом, считать своей обязанностью; özünə sığışdırmamaq nəyi считать ниже своего достоинства что; özünə fikir verməmək не обращать на себя внимания, не следить за собой; özünə baxmaq следить за собой; özünə qəbir qazmaq рыть самому себе могилу; özünə yer etmək упрочиться, укрепиться где-л. (занять прочное, надёжное положение где-л.); özünə hörmət qazanmaq завоевать уважение; özünə təsəlli vermək см. özünə təskinlik vermək; özünə ar bilmək см. özünə sığışdırmamaq; özünə yol açmaq пробивать, пробить, прокладывать, проложить себе дорогу; ağlın özünə getməsin по себе не суди; özünə söz vermək дать себе слово; özünə baxma см. ağlın özünə getməsin; özünə götürmək брать на себя (вину, ответственность и т.п.); özünə inamı itirmək терять, потерять веру в себя; özünə layiq yer tutmaq nədə, harada занимать достойное место в чем, где; özünü abırdan salmaq позорить, опозорить себя, ронять, уронить себя в глазах чьих; özünü axmaqlığa (gicliyə, səfehliyə) vurmaq прикидываться, прикинуться дурачком, валять дурака; özünü bilməməzliyə vurmaq прикидываться незнающим, не подавать виду; özünü gülünc yerinə qoymaq выставить себя на посмешище; özünü lotuluğa qoymaq прикидываться, прикинуться блатным; özünü kimin yerinə qoymaq ставить, поставить себя на чьё место; özünü tülkülüyə qoymaq (vurmaq) хитрить как лиса; özünü fağır göstərmək прикидываться, прикинуться овечкой; bu da özünü adam yerinə qoyur тоже считает себя человеком (за человека); özünü uşaq kimi aparmaq вести себя как ребёнок; özünü dartmaq напускать на себя важность; özünü ələ almaq взять себя в руки; özünü idarə edə bilməmək не уметь вести себя; özünü işə salmaq придумать на свою голову; özünü yığışdır! полегче на поворотах!; özünü gözə soxmaq рисоваться (стараться показать себя с выгодной стороны); özünü güdaza vermək погубить себя; özünü güclə saxlamaq еле сдерживать, сдержать себя; özünü oda-közə vurmaq всячески стараться добиться чего-л.; özünü o yerə qoymamaq и виду не показывать; özünü ölümə vermək идти на верную гибель; özünü öldürsə как максимум, самое большее; özünü öldürsə də как бы ни старался (старалась); özünü peycəmbər kimi aparmaq строить из себя святошу; özünü tanımaq: 1. достигнуть половой зрелости; 2. познать себя; özünü təmizə çıxartmaq выйти сухим из воды; özünü tərif olmasın не сочтите за нескромность; özünü toxtaq тут возьми себя в руки, крепись, мужайся; özünü çəkmək пыжиться, ходить гоголем; özünü şişirtmək мнить о себе; özündə olmamaq быть вне себя (от гнева и т.п.); özündə deyil сам не свой; özündə də az yoxdur ты (он) тоже хорош; indinin özündə даже сейчас, в настоящее время; huşu özündə в полном сознании; özüdür ki, var:
    1. он самый
    2. вот именно, точно; özündən çıxmaq выходить, выйти из себя; özündən çıxarmaq выводить, вывести из себя; özündən küs пеняй на себя; özündən müştəbeh (bədgüman) olmaq быть неуверенным в себе; özündən asılı olmadan независимо от себя; özündən muğayat ol! береги себя! özündən getmək упасть в обморок, потерять сознание; özündən söz düzəltmək сочинять от себя, плести; Allah özü kömək olsun! да поможет сам Аллах (Бог)! Allah özü rəhm eləsin! да пощадит сам Аллах (Бог)!

    Azərbaycanca-rusca lüğət > özü

  • 15 Ding

    Ding <-(e) s, -e> [dıŋ] nt
    1. 1) ( Gegenstand) nesne; ( Sache) şey;
    aller guten \Dinge sind drei ( prov) Allah'ın hakkı üçtür;
    ein \Ding der Unmöglichkeit imkânsız bir şey;
    vor allen \Dingen her şeyden önce
    2) ( Angelegenheit) iş;
    guter \Dinge sein ( geh) keyfi yerinde olmak;
    das geht nicht mit rechten \Dingen zu bu işte bir sakatlık var;
    das ist ein \Ding der Unmöglichkeit (bu) olacak (bir) iş değil, bu imkânsız bir şey;
    so wie die \Dinge liegen... işler öyle ki...
    2. <-(e) s, -er> nt ( fam) ( unbestimmte Sache) şey;
    ein junges \Ding genç bir şey

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Ding

  • 16 وقف

    I
    وَقَفَ
    1. dikelmek
    2. duraklamak
    3. kalkmak
    4. dikilmek
    5. doğrulmak
    6. kalkmak
    7. durdurmak
    8. durmak
    II
    وَقْف
    1. tahsis
    2. sekte
    Anlamı: durma, kesintiye uğrama
    3. vakıf

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > وقف

  • 17 tanrı

    сущ. Аллах, Бог, Господь, Всевышний. Tanrı göstərməsin не приведи Господи; bir Tanrı bəndəsi (см. Allah bəndəsi):
    1. кто-то, некто
    2. раб Божий; Tanrı bilir (см. Allah bilir) Бог знает, Аллах знает (ведает); Tanrı qoysa (см. Allah qoysa) Бог даст, если Аллах позволит; Tanrı günü görməmək не видеть дня божьего, дня белого не видеть; Tanrıya bax (см. Allaha bax) ради Бога; Tanrıya şükür (см. Allaha şükür) слава Богу; Tanrının verən (var) günü см. Allahın verən (var) günü; каждый божий день; Tanrısına təpik atmaq: 1. платить чёрной неблагодарностью; 2. беситься с жиру; sən (siz) Tanrı заклинаю тебя (вас) Богом; ради Бога

    Azərbaycanca-rusca lüğət > tanrı

  • 18 voll

    voll [fɔl]
    I adj
    1) ( gefüllt) dolu (von/mit ile); ( besetzt) dolu;
    brechend \voll tıklım tıklım dolu, tıka basa dolu;
    halb \voll yarısına kadar dolu;
    mit \vollem Mund ağzı (yemek) dolu;
    aus \vollem Hals avazı çıktığı kadar;
    ich bin \voll ( bis oben hin) ( fam) tıka basa doydum;
    einen Teller \voll essen bir tabak dolusu (yemek) yemek;
    aus dem V\vollen schöpfen hazırdan yemek;
    im V\vollen leben bolluk içinde yaşamak
    2) ( erfüllt) dolu;
    \voll(er) Freude sevinç dolu, sevinç içinde
    3) ( fam) ( betrunken) dut gibi
    4) ( rundlich) tombul
    5) ( Stimme) tok;
    \volles Haar haben saçı gür olmak
    6) ( vollständig) tam, tüm, bütün;
    eine \volle Stunde warten tam bir saat beklemek;
    in \voller Größe tam boy;
    das \volle Ausmaß der Katastrophe afetin tam boyutları;
    in \voller Fahrt tam gaz giderek;
    die \volle Verantwortung tragen bütün sorumluluğu taşımak;
    in \vollem Ernst tam bir ciddiyetle;
    \volle Kanne (sl) Allah ne verdiyse;
    in \voller Schönheit (a. iron) bütün güzelliğiyle;
    der \volle Kaufpreis satış fiyatının tamamı;
    jdn nicht für \voll nehmen birini ciddiye almamak
    II adv
    1) ( vollkommen, vollständig) tam olarak, tamamen;
    \voll bezahlen tamamen ödemek;
    \voll und ganz baştan başa, tamamen;
    den Mund \voll nehmen bol keseden atmak;
    die Nase (von jdm/etw) \voll haben ( fam) bir kimseden/şeyden bıkmış olmak
    2) ( mit aller Wucht) bütün ağırlıyla
    3) (sl) ( total) komple

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > voll

  • 19 için

    1. for: Mazlum sizin için bir hediye getirdi. Mazlum brought you a present. Bunu Şefika için yaptım. I did this for Şefika´s sake. Bu elbise Hamiyet için çok dar. This dress is too small for Hamiyet. Bunun için kaç para verdin? How much money did you pay for this? Sandalı bir saat için kiraladım. I rented the rowboat for an hour. O bizim için konuşur. He´ll speak for us. Sigara içmeyenler için ayrı bir bölüm yok mu? Isn´t there a separate section for nonsmokers? Benim bilet Londra için. My ticket´s for London. Allah aşkı için söyle! For God´s sake tell me! 2. in order to, for the purpose of: Unutmak için içer. He drinks in order to forget. Fadıla´ya o piyanoyu süs olarak kullansın diye değil, çalması için verdi. She gave Fadıla the piano to play, not to use as an ornament. 3. because, on account of, for, owing to: Kar yağdığı için gitmedik. We didn´t go because it was snowing. İşte onun için katılmam. So you see it´s for that reason I won´t join. 4. for, to, in (someone´s) opinion: Onun için çok mühimdi. It was very important to her. 5. about, concerning, with regard to (usually used with demek, düşünmek, or söylemek): Bu sözlük için ne düşünüyorsunuz? What do you think about this dictionary? Raşit için intihar etti diyorlar. They are saying that Raşit committed suicide. II. Sultan Mehmet için Fatih derler. They call Sultan Mehmet II ´´the Conqueror.´´ Nuriye için nasıl böyle bir şey söyleyebildi? How could he have said such a thing about Nuriye?

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > için

  • 20 söz

    "1. remark, utterance; expression; statement; word. 2. promise. 3. rumor. -ü açılmak to be brought up in conversation, be mentioned, be spoken of. - açmak /dan/ to bring (something) up in conversation. -ü ağzında bırakmak /ın/ not to let (someone) finish what he´s saying. -ü ağzına tıkamak /ın/ to squelch, silence. - ağzından dirhemle çıkmak to be very taciturn, be very sparing in one´s speech. -ü ağzında gevelemek not to come to the point, to beat around the bush. - almak 1. to start to talk (after obtaining permission). 2. /dan/ to get a promise out of (someone). - altında kalmamak to give as good as one gets (in an argument). - anlamak to understand what one is told and act on it. - anlamaz (someone) who refuses to understand what´s told him, who won´t listen to reason. - anlayan beri gelsin. colloq. None of you understand me. - aramızda.... Between you and me./Don´t tell anyone else. - arasında in the course of the conversation. - atmak /a/ 1. to make a rude remark about (someone) within his hearing. 2. to make an improper innuendo or suggestion to (a woman), proposition. -e atılmak to enter a conversation suddenly, suddenly to come forth with some remarks. - ayağa düşmek for a matter to be talked about by people who have no right to do so. -ü bağlamak to conclude one´s remarks. -ünü/-ünüzü balla kestim. colloq. Excuse me for interrupting you. -ünü bilmek to speak tactfully. -ünü bilmez tactless. - bir, Allah bir. You can rely on me completely; I am a man of my word. - bir etmek to unite with others (against someone or something). - birliği etmek (for people) to agree beforehand as to what they will say or do; to agree to tell the same story or act in the same way. -e boğmak /ı/ to drown (a subject) in a flood of words. -ü çevirmek to change the subject. - çıkmak for a piece of news to be going around/be bruited about. -ünden çıkmamak /ın/ never to think of bucking (someone), never to think of going against (someone´s) wishes or orders. -ü çiğnemek to beat around the bush. - dağarcığı vocabulary. - dinlemek to heed what one is told, follow advice. -ünden dönmek to go back on one´s word. -ünde durmak to keep one´s word. - düşmemek /a/ to have no right to voice an opinion. - ebesi 1. garrulous, talkative. 2. quick at repartee. - ehli eloquent (person). - eri 1. eloquent (person). 2. (someone) who knows how to talk people into doing what he wants. -ünün eri man of his word; woman of her word. -ünü esirgememek to be very plainspoken, not to mince words, to call a spade a spade. - etmek /dan/ to talk about (someone, something). -ünü etmek /ın/ to talk about (something). -ü geçen the aforementioned, the aforesaid (person, thing). - geçirmek /a/ to make (someone) do what one says. -ü geçmek 1. to be influential. 2. to be mentioned, be spoken of. - gelmek /a/ to be the object of criticism, be criticized. -üne gelmek /ın/ to come round to (someone´s) point of view, finally to agree that (someone) is right. -ünü geri almak 1. to take back what one has said (apologetically). 2. to withdraw one´s promise. - getirmek /a/ to cause unfavorable comments to be made about. -ü (bir şeye) getirmek to say (something) indirectly, say (something) in so many words. - götürmez beyond doubt, indisputable. - gümüşse sükût altındır. proverb Speech is silver, but silence is golden. - işitmek to get a dressing down. - kaldırmamak to be quick to retort to a slighting or insulting remark. -de kalmak not to be carried out, not to be realized. - kavafı garrulous, (someone) who´s a chatterbox. - kesmek /a/ (for the bride´s family) to agree to give (their daughter) in marriage. -ü kesmek to stop speaking in midsentence. -ünü kesmek /ın/ to interrupt (someone who is speaking). -ün kısası.... in short.../the long and the short of it is that.... - konusu 1. person or thing being talked of. 2. (person, thing) being talked of, under consideration. - konusu etmek /ı/ to discuss. - konusu olma

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > söz

См. также в других словарях:

  • bir ben, bir de Allah bilir — çok sıkıntılı içindeyim anlamında kullanılan bir söz Üç aydan üç aya maaş alıyoruz. Üç ayın sonunu nasıl bulduğumuzu bir biz biliriz, bir de Allah bilir. M. Yesari …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah (veya Allahım) — bir şey karşısında hayranlık veya yakarma bildiren bir söz Allah, ne de yakışmış! …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz — istenilen şey fazlasıyla elde edildi anlamında kullanılan bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • allah — is. <ər.> 1. Bütün kainatın yeganə yaradıcısı və idarə edəni; Yaradan, Tanrı, Rəbb. Lap qabaqlar Allahdan başqa heç kim yox imiş. . (Əsatir). Allahın qəzəbi tutur, Adəmlə Həvvanı cənnətdən qovur. . (Əfsanə). Qorqmazam bu dünyada heç… …   Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah selamet versin — 1) yola çıkanlara Tanrı kazadan, beladan korusun anlamında söylenen bir uğurlama sözü 2) yolda güçlük içinde bulunanlara iyi dilek sözü olarak kullanılan bir söz Allah selamet versin, varsın koskoca kamyon kırk kişiyle yan yatsın, yatar a! B. R.… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah bilir — 1) belli değil anlamında kullanılan bir söz Yağmur yağar mı dersin? Allah bilir! 2) bana öyle geliyor ki anlamında kullanılan bir söz Allah bilir, eroin de çekiyordur. H. Taner …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah versin — şaka 1) iyi bir şey ele geçirenlere memnunluk bildirmek için söylenen bir söz Allah versin, bugünlerde işler pek yolunda görünüyor. 2) dilenciyi savmak için söylenen bir söz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah Allah! — 1) şaşma veya can sıkıntısı anlatan bir ünlem Allah Allah, köşedeki cılız erik ağacı böyle nasıl çiçeklenivermiş. A. İlhan 2) Türk askerinin hücum narası …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah eksikliğini göstermesin — pek gerekli olan bir şeyin kusuru anlatılırken, böyle de olsa onun varlığına şükredildiğini anlatan bir söz Allah eksikliğini göstermesin ama ekmekler pek siyah …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Allah var (veya Allahı var) — doğrusunu söylemek gerekirse anlamında kullanılan bir söz Allah var, böyle bir işi o yapmaz …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»